Av. Evrim Kocaoğlu                                  Av. Şamil Ahmedov

Kısaca açıklamak gerekirse araç değer kaybı; kaza sebebiyle onarım gören araçların ikinci el piyasa değerlerinde meydana gelen maddi kaybı ifade eder. Kişinin olaydan sonraki mal varlığı değeri, zarar verici olayın meydana gelmemesi halindeki değerinden daha az ise zarar var demektir. Zira, kaza sonucu hasar görmüş araç üzerinde ne kadar iyi tamirat yapılırsa yapılsın onarımın etkileri araçta kalmaya devam edecek ve bu durum da aracın ikinci el piyasasındaki bedelini önemli ölçüde etkileyecektir.

Bu sebeple kaza sonucunda aracın bedelinde meydana gelen düşüşün tazmin edilebilmesi için kazada hatalı olan taraf ve hatalı olan tarafın trafik sigorta şirketi aracın ikinci el piyasasındaki değer kaybını karşılamak zorundadır.

1- Araç Değer Kaybının Karşılanması İçin Nereye Başvurulmalı

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. Maddesinde yapılan 14.04.2016 tarihli değişiklik ile araç değer kaybı talebinde bulunacak kişinin dava açmadan önce ilgili sigorta şirketine başvuruda bulunması gerektiği şeklinde düzenlemeye gidilmiştir. Buna göre araç değer kaybı tazminatı talebinde bulunan taraf öncelikle hatalı olan karşı tarafın sigorta şirketine başvuruda bulunacak olup; bu başvurunun 15 gün içerisinde cevaplanmamış olması halinde veya sigorta şirketi tarafından önerilen tazminatın tatminkar olmaması durumunda başvuru sahibi ilgili mahkemede dava yoluna veya sigorta şirketi yönünden tahkim yolna gidebilecektir.

Sigorta şirketine başvuru hususu bir dava şartı olarak kabul edildiğinden; bu başvuru yapılmadan dava açılması halinde dava şartı yokluğu sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesi riski bulunmaktadır.

2- Araç Değer Kaybı Davasında Görevli Mahkeme

2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamında araçta meydana gelen hasardan dolayı sigortacı, araç sürücüsü ile birlikte müteselsilen sorumludur. Yine sigorta şirketine başvuru hususunun bir dava şartı olarak kabul edildiği göz önüne alındığında açılacak davanın taraflarından birisi de sigorta şirketi olacağından; görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesi olacaktır.

Nitekim Yargıtay 20. HD 12.12.2016 T. 2016/12209 E. ve 2016/12104 K. sayılı ilamı Davalı sigorta şirketi, sigorta poliçesi nedeniyle sorumlu tutulmuş olup, zorunlu sigortalar, TTK’nın 1483 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. TTK’nın 4/1-(a) ve 5. maddeleri gereğince mutlak ticari nitelikteki bu davada asliye ticaret mahkemesi görevli bulunmaktadır …O halde gerek davalı araç sürücüsü ve gerekse de davalı sigorta şirketinin sorumluluğu aynı maddî olaydan kaynaklanmış ve zarar tek olmakla, davaların birlikte görülmesi zorunludur. Bütün talepler yönünden ihtilafın özel mahkeme olan asliye ticaret mahkemesince çözüme kavuşturulması gerekir.” şeklindedir.

3- Araç Değer Kaybı Hesaplama Yöntemi ve Uygulamadaki Sorunlar

Araç Değer Kaybı bedelinin hesaplanması önceleri Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin içtihatları çerçevesinde yapılmakta iken; Hazine Müsteşarlığı tarafından yayınlanarak 01.06.2015 tarihinde yürürlüğe giren ve 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu 90. maddesi ile kanun kapsamına alınan Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları ve bu şartların ekinde düzenlenen Araç Değer Kaybı Formülasyonu’nun ardından ise bu şartlarda belirtilen esaslar göz önüne alınarak araç değer kaybı hesaplaması yapılmaktadır.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesi’nin köklü içtihatlarından ayrılarak bu şekildeyeni bir hesaplama sistemine geçilmesi sebebiyle bir çok hak sahibi mağdur edilmekte ve almaları gereken değer kaybı tazminatlarını alamamaktadırlar.

Nitekim Yargıtay içtihatlarıyla gelişen eski uygulamada araç değer kaybını belirlenmesinde temel olan unsurlar Yargıtay 17. Hukuk Dairesi 11.06.2019 T. 2016/18131 E. ve 2019/7360 K. sayılı ilamında şu şekilde belirtilmiştir: “Dairemizce değer kaybının belirlenmesi hususunda aracın kaza tarihindeki hasar görmemiş piyasa değeri ile onarılmış haldeki piyasa değeri arasındaki fark kriteri esas alınmaktadır. Hükme esas alınan raporlarda bu kritere göre hesaplama yapılmadığı anlaşılmakla, dosyadaki fotoğraflar, kaza tespit tutanağı ve tüm belgeler incelenerek, aracın modeli, yaşı, hasarın ağırlığı, boyanmış olan yerler ve hasarlı bölgelerin özelliği nazara alınıp, aracın kaza öncesi ikinci el piyasa rayiç değeri ile tamir edildikten sonraki ikinci el piyasa rayiç değeri arasındaki farkın değer kaybını göstereceği ilkesine göre değer kaybının tespiti için yeniden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde karar verilmesi de doğru görülmemiştir.”

Görüleceği üzere Yargıtay uygulamasında aracın kaza öncesindeki ikinci el piyasası ile kazadan sonraki piyasasının karşılaştırılması gerektiği üzerinde özellikle durulmuş olup bu durumda kaza yapan her araç sahibi güncel ikinci el piyasasına göre değer kaybı tazminatını hatalı olan karşı taraftan tahsil edebiliyordu. Zira ülkemizde ikinci el araç piyasasının ne kadar canlı olduğu da göz önüne alındığında ikinci el her türlü araca alıcı bulmak gayet mümkündür.

Günümüzde ise Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın ekiyle birlikte yeni Araç Değer Kaybı Formulünün kabul edilmesinin ardından değer kaybı tazminatlarını düşük tutan ve sigorta şirketlerini koruyucu bir takım düzenlemelere gidilmiş olup yeni hesap sistemine göre bazı hallerde kaza yapan araç sahibinin araç değer kaybı tazminatını alamadığı durumlar dahi yaşanmaktadır.

Yargıtay içtihatlarıyla kabul edilen eski hesaplama yöntemiyle, Sigorta Genel Şartları ile getirilen yeni hesaplama yöntemi arasındaki temel fark; yeni hesaplama sisteminde, güncel ikinci el piyasasındaki değer kaybına göre gerçek tazminat bedelinin karşılanmamasıdır. Zira örneğin yeni formül ile kabul edilen Kilometre Bazlı Hesaplama Tekniğine göre yapılan hesaplamalarda 165.000 km üzerindeki araç sahiplerine -araçta ne kadar hasar olursa olsun- herhangi bir değer kaybı bedeli ödenmemektedir. Ne var ki güncel ikinci el piyasası incelendiğinde ise satılan ikinci el araçların bir çoğunun 165.000 km üstünde araçlar olduğu ve bu araçların da gayet hatırı sayılır miktarlara satılabildiği rahatlıkla görülecektir. Böyle bir durumda 165.000 km üstündeki araçlara değer kaybı tazminatı ödenmemesi ne piyasa gerçeğiyle ne de hakkaniyetle bağdaşmamaktadır.

Yine yeni hesaplama sistemi aracın ancak 15.000 km altında olması halinde zararı önemli ölçüde karşılamakta; aracın 15.000 km üzeri olması halinde ise gerçek değer kaybından çok çok daha düşük bedeller ortaya çıkarmaktadır. Bu haliyle de yeni hesaplama sistemi günümüz ikinci el piyasasını görmezden gelen ve neredeyse sadece sıfır araç sahiplerinin yararlanabildiği, diğer vatandaşların ise gerçek zararlarını karşılamaktan çok uzak olan düşük bedellerle sigorta şirketi karşısında çaresiz bırakıldığı bir düzen oluşturmuş haldedir.

Yeni genel şartlara göre yapılan hesaplamanın hakkaniyetli olmadığı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesi’nin 2018 tarihli kesinleşmiş bir kararında da kabul edilmiştir. Söz konusu kararda davacının araç değer kaybı talebinin ardından yapılan bilirkişi incelemesinde iki farklı hesaplama yapılmış olup ilk hesaplamaya göre araç değer kaybı 4.140,00 TL olarak tespit edilmiş; ikinci ve yürürlükte olan sigorta genel şartlarına göre yapılan hesaplamaya göre ise değer kaybı 1.530,00 TL olarak tespit edilmiştir.

Davalı sigorta şirketi istinaf sebebi olarak genel şartların yürürlükte olması sebebiyle sigorta genel şartlarına göre hesaplanan araç değer kaybı bedeli üzerinden karar verilmesini talep etmişse de söz konusu Bölge Adliye Mahkemesi kararında Yargıtay içtihatlarına atıfta bulunularak aracın hasar görmemiş 2. el piyasa değeri ile hasardan sonraki ikinci el piyasa değerini karşılaştıran ve bu yöntemle yapılan ilk hesaplamayı hükme esas alarak davalı sigorta şirketinin istinaf talebinin reddine kesin olarak karar vermiştir.

Bahsi geçen bu kararla da görüleceği üzere yürürlükte olan sigorta genel şartları ve buna bağlı olan araç değer kaybı hesaplama formülü, Yargıtay’ın uzun yıllardır istikrarla devam ettirdiği ve üzerinde önemle durduğu gerçek zarara bağlı kriterleri göz ardı eden ve hak sahiplerinin hakkını önemli ölçüde zedeleyen; neredeyse hakkın özünü yok eden bir düzenlemeye dönüşmüş haldedir. Ancak bahsi geçen Bölge Adliye Mahkemesi kararında Yargıtay 17.Hukuk Dairesi’nin istikrarla süregelen gerçek değer kaybı formülünün halen geçerliliğini koruduğunu, hesaplamada Sigortası Genel Şartları’nın dikkate alınmadığını görmekteyiz.

Nitekim söz konusu sigorta genel şartlarında, sigorta şirketlerini vatandaş karşısında daha da mağdur edecek bir takım farklı ek düzenlemeler de içermekteyken bunlar, Danıştay 15. Dairesi’nin verdiği yürütmeyi durdurma kararlarıyla yürürlükten kaldırılmıştır. Öyle ki, getirilen düzenlemenin reel piyasadan uzak olduğu ve belirtilen formüle göre yapılan hesaplamaların gerçek zararı yansıtmadığı ortadadır. Dolayısıyla tamamen sigorta şirketlerini korumaya dayalı bu düzenlemenin yenilenmesi ve Yargıtay içtihatlarına dayalı olarak güncel ikinci el piyasasının göz önüne alındığı; hak sahiplerini mağdur etmeyecek yeni bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.