Av. Şamil Ahmedov

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda faturanın açık bir tanımı yapılmamış olup Yüksek Mahkeme kararlarında fatura; “ticari işletme gereği satılan mal veya yapılan iş karşılığında müşterinin borçlandığı meblağı göstermek üzere malı satan veya işi yapan tacir tarafından müşteriye verilen ticari belgeye fatura denir” şeklinde tanımlanmıştır.

6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK) m.21 de ise fatura bir ispat aracı olarak kabul edilmekte ve faturanın ispat gücüne ilişkin hukuki bir karine ortaya koyulmaktadır. Bunun sonucunda kanunda belirtilen şartların sağlanması halinde faturayı düzenleyen kişinin, düzenlediği fatura karşılığı olan hizmeti verdiği ve muhatabından alacaklı olduğu karine olarak kabul edilebilecektir. Faturaya ilişkin TTK m.21 ise şu şekildedir;

MADDE 21- (1) Ticari işletmesi bağlamında bir mal satmış, üretmiş, bir iş görmüş veya bir menfaat sağlamış olan tacirden, diğer taraf, kendisine bir fatura verilmesini ve bedeli ödenmiş ise bunun da faturada gösterilmesini isteyebilir.

(2) Bir fatura alan kişi aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde, faturanın içeriği hakkında bir itirazda bulunmamışsa bu içeriği kabul etmiş sayılır.

TTK 21. Maddesinin 2. Fıkrasında tanımlanan ve faturanın düzenleyen lehine delil olarak kullanılabilmesi, yani faturayı düzenleyenin alacağını ispatlayabilmesi için de yine kanundan ve içtihatlardan doğan belirli bazı şartların sağlanması gerekmekte olup; ancak bu şartların sağlanması halinde fatura düzenleyen lehine bir ispat aracı olarak kabul edilecektir. Söz konusu şartlar 3 temel başlık altında toplanabilir.

                        1- Faturayı gönderenin tacir olması:

Fatura düzenlemek sadece tacirlerin tekelinde olmamakla birlikte Vergi Usul Kanunu’na göre (VUK m.232) fatura düzenleme zorunluluğu olan tacirler dışında başka kişiler de bulunmaktadır. Ancak fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılacağına ilişkin karine özel kanun olan Türk Ticaret Kanunu’nda kabul edilmiş olup tacirlere ilişkin hükümlerin düzenlendiği TTK m.21 ile açık bir şekilde faturaya konu yapılan işin tacirin ticari işletmesine ilişkin olması gerektiği ve faturayı gönderen kişinin tacir olması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Bunun sonucu olarak tacir dışındaki kişilerin (örneğin esnaf vs.) düzenlediği faturalar hakkında TTK kapsamında düzenlenen yukarıdaki karine uygulanamaz.

Burada esnaf ile tacir arasındaki farkın anlaşılması açısından TTK m.15 e değinilmesi gerekmektedir. Söz konusu maddede esnafın tanımı yapılmış olup bu tanıma göre ekonomik faaliyeti sermayesinden daha çok bedeni çalışmasına dayalı olan ve geliri TTK m.11’e dayalı olarak çıkarılacak Cumhurbaşkanı Kararında gösterilen sınırları aşmayan, sanat veya ticaretle uğraşan kişiler kanunda “esnaf” olarak tanımlanmıştır. Yine esnafın tanımının yapıldığı bu hükümde sadece tacirlere özgü olan TTK m.20 ve m.53’ün bu kişilere de uygulanacağı öngörülmüş olup faturaya ilişkin m.21’in esnaf kapsamına giren kişiler hakkında uygulanmayacağı; dolayısıyla esnaf tarafından düzenlenen faturanın düzenleyen lehine karine oluşturmayacağı buradan da anlaşılmaktadır.

Faturayı alan kişinin ise tacir olma zorunluluğu bulunmamakta olup ilgili kanunda faturayı alan tarafın tacir olması gerektiğine ilişkin de herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Yine Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.10.2011 tarihli, E:15/412, K:608 sayılı ilamında açık bir şekilde faturayı alan kişi tacir sıfatını taşımasa dahi TTK 21/2 gereği faturaya itiraz mecburiyetinin bu kişiler açısından da geçerli olduğu kabul edilmiştir.

                        2- Taraflar arasında akdi bir ilişki bulunması:

TTK m.21/1 ile getirilen düzenlemeye göre faturanın düzenlenebilmesi için tacirin ticari işletmesi ile ilgili bir mal satmış, üretmiş veya bir iş görmüş olması gerekmektedir. Buradan doğal olarak anlaşılan ise faturanın düzenlenebilmesi için öncelikle taraflar arasında bir sözleşme ilişkisi bulunması gerekmektedir. Yine taraflar arasında yapılan bu sözleşmenin hukuka uygun, geçerli bir sözleşme olması gerekmektedir. Bu durumda yoklukla malül veya batıl olan bir sözleşme ilişkisine dayanılarak gönderilen faturalar hakkında da alıcının itiraz zorunluluğu bulunmayacak ve böyle bir ilişkiye dayanılarak gönderilen faturalar da TTK kapsamında “fatura” olarak değerlendirilmeyecektir.

Nitekim Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulu’nun 27.06.2003 T. 2001/1 E. ve 2003/1 K. sayılı kararı ile de bu husus açık bir şekilde belirtilmiş olup kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

“Ticari işletmeye ilişkin olarak ve belli faaliyetlerde bulunma halinde tacirler tarafından o faaliyetle ilgili olan karşı taraf adına düzenlenmesi gereken ticari bir belge niteliğindeki fatura, sözleşmenin yapılması ile ilgili değil; taraflar arasında yapılmış bir satım, hizmet istisna ve benzeri sözleşmenin ifa safhası ile ilgili bir belgedir. Öyle ki, taraflar arasında bu tür bir sözleşme ilişkisi yoksa düzenlenen belge fatura olmayıp, olsa olsa icap mahiyetinde kabul edilebilecek bir belgedir ve elbette bu belgeye itiraz edilmemesinin TTK.nun 21/2. maddesi anlamında sonuç doğurması da beklenemez.

Taraflar arasında yapılan sözleşme yazılı veya sözlü olabileceği gibi ispat kolaylığı açısından sözleşmenin yazılı olarak yapılması yerinde olacaktır. Zira faturayı alan tarafın aradaki sözleşme ilişkisini inkar etmesi ihtimalinde; ispat yükü kuralları çerçevesinde faturayı gönderen taraf, öncelikle aradaki sözleşme ilişkisini ispat etmek durumunda kalacaktır.

Sonuç olarak faturanın sadece karşı tarafa tebliğ edilmesi ve buna itiraz edilmemiş olması taraflar arasında bir sözleşme bulunduğunu ispatlamaya yeterli olmayacaktır. Nitekim konuya ilişkin Yargıtay 19. HD E:2013/17289 ve K:2014/619 sayılı ilamı da “Akdi ilişkinin inkar edildiği hallerde, fatura düzenlenmesi ve tebliğ edilen bu faturaya süresinde itiraz edilmemesi tek başına alacağın varlığını göstermez. Fatura muhteviyatı malın teslim edildiğinin ispatı davacıya aittir.” şeklindedir.

3- Fatura içeriğine itiraz edilmemiş olması:

Fatura içeriğinin kabul edilmiş sayılması için gereken son şart ise TTK m.21/2 ile açık bir şekilde belirtildiği üzere, faturayı alan kişinin sekiz gün içinde faturaya itirazda bulunmamış olması şartıdır. İş bu kanun maddesine göre faturayı alan kişinin, aldığı tarihten itibaren 8 gün içerisinde faturaya itiraz etmesi halinde artık TTK ile kabul edilen karine uygulanmayacak; bunun sonucu olarak ise faturanın taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olduğu ve alacaklı olduğu hususunun faturayı düzenleyen tarafından ispat edilmesi gerekecektir.

Faturaya itirazın süresi içerisinde yapılması şart olup; faturayı alan kişinin 8 günlük itiraz süresini kaçırması halinde söz konusu fatura, faturayı düzenleyen lehine delil olarak kabul edilecektir.

Burada önemli olan husus faturanın muhataba tebliğ edildiğinin ve itirazın süresinde yapılıp yapılmadığının tespiti olacaktır. Faturanın muhataba tebliğ edildiğini ispat yükü de fatura alacaklısında olduğundan; faturanın karşı tarafa ulaştığı tarihin belirlenebileceği şekilde tebliğ edilmesi gerekmektedir. Faturanın tebliği kanunda herhangi özel bir şekle bağlanmamış olup konuya ilişkin Yargıtay 23. HD E:2015/7613 ve K:190 sayılı ilamında faturanın tebliğ edilebileceği şekiller ayrıntılı bir şekilde açıklanmıştır. Kararın ilgili kısmı şu şekildedir:

“Faturanın tebliği şekle bağlı değildir, yazılı veya sözlü herhangi bir şekilde yapılabilir. Muhatap hazır ise kendisine elden verilmesi, değil ise herhangi bir şekilde gönderilmesi mümkündür. Ancak, uyuşmazlık halinde ispat kolaylığı açısından, fatura tebliğinin noter aracılığıyla ya da imza karşılığı elden tebliğ yolu ile ya da telgraf, teleks yolu ile veya PTT aracılığıyla ya da faks çekilmesi yahut güvenli elektronik imza ile elektronik posta gönderilmesi şeklinde yapılması uygundur.

Sonuç olarak faturanın tebliğ edildiğinin alacaklı tarafından kanıtlanamaması veya karşı tarafın faturaya süresinde itiraz ettiğini kanıtlaması halinde TTK m.21/2 den doğan karinenin uygulanma olanağı bulunmayacaktır.

Bu hususta değineceğimiz önemli bir diğer husus ise faturayı alan kişinin ticari defter tutmakla yükümlü tacir olması halinde bu kişinin faturayı ticari defterine işlemiş olmasının, faturada belirtilen hizmeti aldığına ilişkin karine oluşturmasıdır. Yani bu durumda faturayı karşı taraf tacire tebliğ ettiğini ispatlayamayan alacaklı, faturaların karşı tarafın ticari defterlerinde kayıtlı olması halinde TTK m.21/2 de belirtilen hukuki karineden tekrar yararlanabilecektir. Konuya ilişkin Yargıtay 19. HD E:2018/2190 ve K:2019/4712 sayılı güncel bir kararında “dava konusu iki adet faturanın davalı tarafından benimsenerek ticari defterlere kaydedilmesi karşısında; davacının bu alacağının davalı tarafından da kabul edildiği anlaşılmakla, davalının daha sonra bu faturaları ticari defter kayıtlarından muhasebe yöntemleriyle çıkarmış olması onu sorumluluktan kurtarmayacaktır.” şeklinde değerlendirmelerde bulunulmuş olup faturayı alan tacirin bu faturayı ticari defterine işlemesi halinde faturaya itiraz edemeyeceği, bu durumun aynı zamanda faturayı düzenleyen lehine karine oluşturacağı hüküm altına alınmıştır.

Yine Yargıtay 23. HD E:2018/1404 ve K:2565 sayılı ilamında da açık bir şekilde “Bir faturanın ticari defterlere kaydı hizmetin yapıldığına karinedir.” şeklinde açıklamada bulunulmuştur.

Son olarak TTK m.21/2 gereği yukarıda detaylıca açıkladığımız şekliyle kabul edilen ve faturayı düzenleyen lehine oluşan karinenin aksi faturayı alan kişi tarafından ispat edilebilir. Bu yönüyle söz konusu karine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.190/2 de tanımlandığı şekliyle adi hukuki bir karine olmakla karinenin temeli olan yukarıdaki 3 şartın alacaklı tarafından ispatlanması ile birlikte alacaklı lehine olan bu karine oluşmuş olacak; bu noktadan sonra karinenin aksini ispat yükünün karşı tarafa geçmesi ile birlikte faturaya karşı borçlu olmadığını iddia eden karşı tarafın bu hususu delillerle ispatlaması gerekecektir.